
Yaşam bir noktadan çıkıp,çeşitli noktalara ulaşmaya çalışan duygu ve düşüncelerimizdir...
Ve sen daha demincek,yıllarda geçse demincek,bıçaklamış dal gibi ayrı düştüğüm,ömrümün sebebi,ustam,sewgilim,Yaran derine gitmiş,fitil tutmaz, bilirim.ama hesap dağlarladır umut dağlarla...
Düşüncelerimiz ise duygu ve fizik duyularımızın egemenliğinden çıkıp objektif bakış açısına sahip olur. :)
Bu fotoğraf... Sanki bir elin içinde, sıkıca tutulan hayaller gibi... Yansımalar da saklı gerçekliği. Ve hayallerimizi anlatmıyoruz kimselere, gölgelerde saklanıyor fotoğraftaki yansımalar gibi...
hiç birşey deklanşörün sesi kadar güzel gelmedi kulağıma ve zamanı durdurduk sandık aslında aktı giti inadına....N.İ. elmaya dokunsak anlarız rengini,ama yalnız degiliz bir ufka vardık ki yalnız degiliz,gerçi gece uzun,gece karanlık ama bütün korkulardan uzak,bir sewdadır böylesine yaşamak tek başına, ölüme bir soluk kala bir başına.
Fotoğrafçı, kararlarını kamerasıyla sonuçlandıran yargıç gibidir. Deklanşörün sesi, yargıcın kırdığı kalemin sesi gibi artık geriye dönüşümsüzdür. Deklanşöre dokunmak, fotoğrafçıda sahip olma coşkusunu harekete geçirir. Aslında bu hazzın kaynağı sadece dokunma duyusu olmayıp, dokunmanın yanında görmenin de hazzıdır. Bu bir sevgiliye dokunmakla eş anlamlı bir duygu veya ilişki türüdür. Deklanşöre her basma olayı aynı zamanda yeni bir görmeye kapı aralamaktır. Ne demiş Çerkes Karadağ "Deklanşör, Fotoğrafın Oldu bitti Noktasıdır!"
Toplumun ifadesi olan sanat bize en ileri toplumsal egilimleri bildirir,yol gösterir,bilinmeyeni ifşa eder.Dolayısı ile hocam sanatçının (ki eger öyle isem) gerçekten öncü olup olmadığını veya insanlığın nereye gittiğini kavrarız; görürüz ve basarız deklanşöre sonrasındaki o ses işte...sewgiler...aze
Yorum Gönder